Sürekli kendimi ifade etmeye çalışırken buluyorum kendimi. Kuzey Ay Düğümüm İkizler olduğu için ille de bir anlatma, uzun uzun açıklama derdinde ruhum. Ama hayat çoktan öğretmedi mi anlattıklarımızın karşımızdakinin anlayacağı kadar olduğunu? Ya da sözcükleri sarf etmeden önce içeriklerine sessizliği bozacak kadar güvenmemiz gerektiğini...
Sonra birden yazmak geldi aklıma, yeniden. Öyle ayda yılda bir değil, gerçekten yazmak. Ne çok unuttuk yazmayı. Geçen gün Sıla anlattı, bir söyleşide bahsi geçmiş "artık yazmıyoruz, yalnızca tuşluyoruz" diye. Ne kadar doğru. Gerçek kalem ve kağıda dokunmayalı ne kadar da uzun zaman oldu...
Yazmak bir terapi gibi. Sözcüklere karşıdan bakmak, bana ait değillermiş gibi. Kendimle aralarına bir karış mesafe koyarak anlamaya çalışmak. Tuşlayarak bile olsa... Peki ben neyi hararetle ifade etmek istiyorum?
Salak olmadığımı mı?
Peki bir dahi, icatlarını alkış almak için mi yapar?
Sevilecek biri olduğumu mu?
Peki ben sevmiyor muyum yeterince kendimi de dışarıdan bir onaya ihtiyaç duyuyorum?
Aslında sözcüklerin günün sonunda çıktığı yer belli "öz değer"ime sahip çıkmaya çalıyorum. Peki öz değer torba torba lafla mı sahip çıkılan bir şey?
Sık sık tüm yaşam tecrübesinin aslında yalnızca olasılıkların sınırlarına ulaşma çabasından ibaret olduğunu düşünüyorum. Bir adım git, alanın içinde kal, sıkış ve yeniden ilerlemek iste. Sonra bir adım daha, bir adım daha. Sonra dönüp bakınca geçmiş adımların bir başkasına aitmiş gibi olduğunu fark et ve tekrar yürümeye devam et. Bu arada sana eşlik edenler olsun, koluna girsin, yetişemeyince çekiştirsin, bazen ayağına takılsın. Ama sen yeri geldiğinde hafifçe kolunu çek, adımını biraz da geniş açıyla at, elini uzat. Fakat ne yaparsan yap, durma!
Hep bir kendini anlama çabası. Belki de başkasına anlatırken ki tepkilerini ölçmek gözlerine bakarak ve yansımanı gözlemlemek istemek. Kendini ifade etmek, kendini gerçekleştirmek mi benim için yoksa?
Kommentare